4 Kasım 2012 Pazar

Serra Yılmaz...


Entelektüel olarak nitelenen ve sevilen Serra Yılmaz, talihsiz açıklamalarda bulunmuş bir iki gün evvel. Söylediklerine burada yer vermeyeceğim, ancak ben şahsen üzüldüm söylediklerine, kim söylese üzülürüm. İnsanın doğuştan getirdiği ya da tercihleri doğrultusunda sahip olduğu bir takım özelliklerinden dolayı itham edilmesini doğru bulmuyorum. Renginiz sarı ya da kırmızı olabilir, değerleriniz başka başka olabilir, ortak payda insanlıktır. Fikirler tartışılabilir ancak bu karşı tarafın inançları yerilmeden yapılmalıdır. 

Bir yarış var ortada insanlar birbirlerini anlamak ya da saygı duymak yerine etiketlemekle meşgul. İnsanlığımızı kalıplara sığdırmaya çalışıyoruz; demokrat, liberal, sosyalist, alevi, sünni, başörtülü, ateist... Aramıza sınırlar çiziyoruz. Bunu hem haritalarda yapıyoruz hem de mahallelerde, tramvaylarda, cafelerde... İçgüdüsel bir şey mi bilmiyorum, kendimiz gibi olanı işaretleyip görünmez çemberimizin içine yalnız onları davet ediyoruz. Diğerleriniyse çemberin dışına özenle itiyoruz, kovalarken bir de ardından öcü diyoruz. Biz işte böyle kalıplara sığdırmaya çalışırken insanlığımız küçülüyor ona bir haller oluyor, ağzımızdan çıkanı kulağımız duymuyor, bizim gibi olmayana sırf bu yüzden öfkelenebiliyoruz, ardından soruyoruz; insanlık nerede? 

Ve bir de sevdiğim bir film, Big Fish'den bir sahne geldi ister istemez hatırıma, diyalog şöyleydi:

-...Kongo'daki Afrika papağanları sadece Fransızca konuşur.

+Gerçekten mi?

-Onlara İngilizce öğretmek olanaksızdır. Ama ormanda dolaşanlar onların çok güzel Fransızca konuştuklarını duyar. O papağanlar her konuda konuşurlar. Politika, sinema, moda... Din hariç her konuda.

+Neden din hariç?

-Çünkü din hakkında konuşmak kabalıktır, kimi inciteceğin belli olmaz.

7 yorum:

  1. fazla söze gerek yok, ben de çok kınadım açıkçası...Demek ki ünlü ya da sanatçı olmak "münevver" olmak demek değilmiş...diyorum kendi kendime...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsanız, gün gelir belki biz de haddimizi aşan söyleriz..
      Ve tam şimdi okudum bunu da:

      "Ben, diyorum, demek oluyor ki bir anlamım vardı benim de
      Düşünen bir şey olarak ve düşündüren
      Ama korkarak söylüyorum, çok ağır bir yük gibi taşıyordum bunu da"

      Sil
  2. Bence yanlış şeyler söylememiş. Ne tür bir düşünceye sahipsiniz pek bilmiyorum ancak Kemalist bir insansanız, veya ona yakın bir düşünceniz varsa dikkat edin 10 yıl öncesinde etrafmızda bu kadar başörtülü insan, başörtüsünü geçtim karaçarşaflı insan yoktu. Tamam, insanların düşüncelerine saygım var, ancak bizim insanımız yalakadan başka birşey değil!
    Kara çarşaflı insanlardan hiç nezaket görmedim ben. Bana dış mihrak gözüyle baktılar, elimi uzattım abdestleri bozulur diye elimi havada bıraktılar. İçten bir gülümseme, bir selam, bir sabah hiç yoktu onlardan. Bu dinse, lanet olsun böyle dine de baş örtüsüne de böyle insanlara da!
    Peki sorarım size, ben bu denli saygı gösterirken dinlere şu ateist halimle, neden başörtülü "dindar" insanlardan bu kadar saçma tepkiler aldım?
    Ben de korkuyorum, sonuna kadar da Serra Yılmaz'ın arkadasındayım!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öncelikle belirtmeliyim ki düşüncelerinizi dile getirirken siz de sert bir dil kullanmışsınız. Kendinizi böyle ifade ediyorken, ben ne söylesem beyhude olur çünkü ne yazık ki gardınızı almışsınız.
      Ancak yine de saçma olduğunu dile getirdiğiniz tepki için şöyle bir örnek verebilirim:

      Evinize bir misafir geldi, siz onun Hindu olduğunu biliyorsunuz. Hiç bir art niyet gözetmeden, hassasiyetleri aklınıza dahi gelmeden, tüm iyi niyetinizle ona yemekte inek eti ikram ediyorsunuz. Misafiriniz yemeği geri çeviriyor çünkü inançları bunu gerektiriyor. Sonra siz onun inançlarına lanet okuyorsunuz.. Bu kadar sert olmayınız.

      İnsanın insana duyduğu bu öfke fazla. Benim aklım almıyor, dilerim almasın da. Orhan Pamuk bir röportajında Türk burjuvazisinden bahsediyordu. Durumu pek güzel anlatmış. Siz de okuyunuz..

      Sil
  3. Ben sadece selam veriyorum, elimi uzatıyorum, nezaket gösteriyorum, güleryüz gösteriyorum. Karşılığı hiç de umduğum gibi olmuyor. Bu inanç değildir, yobazlıktır. Tamam din bunu gerektiriyor olabilir, ancak nasıl kıçımızı başımızı açıp yolda yürümüyorsak, nasıl toplumsal ahlak kurallarına uyuyorsak, bu da toplum olmanın bir gereğidir bence. Karşıdaki insanın size verdiği değere karşılık bir el, veyahutta küçük bir tebessüm. Sırf erkeğim diye, kendisinin namusuna leke sürecek biri gözüyle bakılmam yersiz. Lütfen bunların da dinin gereği saymayın.
    Ve Bahsettiğiniz örnekle pek bir alakası yok size demek istediğim şeylerin.
    Not: 2 ünlem işareti koydum diye, sert bir dil kullanmış saymayın beni, gayet sakin bir şekilde dile getiriyorum düşüncelerimi.

    YanıtlaSil
  4. Herkese merhaba,
    Serra Yılmaz'ın ne dediğini bilmiyorum, olayı kaçırdım, ama twitterdan yakaladığım kadarını biliyorum. sanırım yaptığı yargılamak, yukarıda da dendiği gibi etiketlemek...Bu durum son zamanlarda oldukça kafamı karıştırıyor. Sizce de bazı giyim tarzları maalesef öğretilen, zorlanan bir tarz değil mi? hiç kimse kimseyi aslında dini açısından yargılamıyor. Dinin kullanılarak bu tarz ayrımcılık yapılmasına karşı herkes. Kapalı olan açık olanı yargılıyor, açık olan kapalı olanı, çünkü istenen bu.
    ben şöyle düşünüyorum: 70li yıllarda erkeklerimizi kırmak istediler, sağ-sol dediler, erkekler birbirini vurdu (kadınlar da vardı tabii aralarında), şimdi büyük bir yobazlıkla kadınlar ayrılaştırılıyor ve bu daha tehlikeli, çünkü kadın yaratandır, bebeği dünyaya getirendir, büyütendir, eğitendir (babanın da yardımıyla tabii), kotarandır, yuvayı yapandır. Siz kadını birtakım şeylerle kısıtlarsanız aslında geleceğinizi kısıtlıyorsunuz demektir. Bu da çok korkutucu,karanlık bir şey.
    Bir örnek de şöyle vereyim: bir tekstil firmasında çalışıyorum. prova mankenleriyle çalışıyoruz. numuneler geliyor, değişik bedendeki kadın mankenler bu numuneleri giyiyor ve üstlerinde ölçü alınıyor, vs. bugün farkettim ki, bu kadınlardan ikisi türbanlı, büroya girince açılıyorlar. elbise, etek, atlet, vs giyiyorlar, büroda erkekler de var. kafaları açık, ama dışarıya çıkarken türbanlarını takıyorlar. Peki bu ne? yargılamamaya çalışıyorum, anlamaya çalışıyorum, üzülüyorum, acıyorum ve bunları hem kendim için hem onlar için yaşıyorum. Ülkemiz bu duruma getirildi, kurtuluş kadınların elinde, tabii seçerlerse. bu dini düşünceden ve Allah'a ulaşma yollarından çok farklı. bu kadınların çoğunun annesi bir zamanlar açıktı, onlar gavur muydu? Benim kafam açık, namaz kılmıyorum, ama her gün kendimi yeniden eğitmeye çalışıyorum. saygıda, sevgide kusur etmemeye, yargılamamaya çalışıyorum. ben daha mı az dindarım? Kapalı olmak meziyet gibi gösterilse de yukarıdaki örnekte olduğu gibi insanları zorda bırakan, çelişkiyi içinde barındıran saçma bir durum.
    Hepinize sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu biraz derin bir mevzu aslına bakarsanız. Kadın bugün bedeniyle var olmaya zorlanıyor. Üreticilerin hedef kitlesi genelde kadınlar. Reklamlar vitrinler kadınlara nasıl olunması gerektiğini öğretiyor. Yani kadın o veya bu şekilde belli kalıplara girmek zorunda bırakılıyor. Eğer yaptığı şey kendinin gerçekten istediği şeyse bana söylenecek söz kalmaz. Ne yazık ki bahsettiğiniz gibi çelişkili durumlar da yaşanmıyor değil. Bu noktada da yapılması gereken genelleme yapmaktan kaçınmaktır.

      Sil